Kefalet Sözleşmesi ve Kefalet Türleri

Kefalet Sözleşmesi ve Kefalet Türleri

A. Kefalet Sözleşmesinin Tanımı ve Özellikleri

Kefalet sözleşmeleri, genellikle akit taraflarının güven ilişkilerinin zayıf olduğu veya alacaklının kendisini daha çok güvende hissetmesi ve alacağını teminat altına almak istemesinin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Alacaklı ile borçlu dışındaki üçüncü bir kişi, alacaklıya karşı borçlunun borcunu ödememesi riskini üstelenerek alacaklıya karşı teminat vermektedir. Bu bakımdan kefalet sözleşmeleri kişisel teminatlardandır.

Türk hukukunda kefalet sözleşmeleri 818 sayılı eTBK’nın 483 vd. maddelerinde düzenlenirken, 6098 sayılı TBK’da 581 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi, TBK’nın 581. maddesinde; “… kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Anılan maddede açıklandığı üzere, kefil, kefalet sözleşmesiyle asıl borçlunun, borcunu hiç veya gerektiği gibi ifa etmeme riskini alacaklıya karşı kişisel olarak üstlenir.

 Kefalet sözleşmesinde üç türlü bir ilişki vardır. Bu ilişkinin tarafları alacaklı, borçlu ve kefildir. Kefalet sözleşmesi asıl borçtan ayrı olarak alacaklı ile kefil arasında kurulan bir sözleşme olduğundan, bunun için borçludan rıza alınmasına da gerek yoktur.[1] Bu nedenle kefil ile borçlu arasındaki ilişki kefalet sözleşmesinden farklı bir ilişkidir. Yargıtay’a göre kefil ile borçlu arasındaki ilişki, eğer kefil borçlu tarafından gösterilmişse vekâlet, aksi halde vekâletsiz iş görme hükümlerine göre sonuçlandırılır.

Kefalet sözleşmesinin en önemli özelliği, kefilin borcunun, alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkiden doğan asıl borca bağlı bir borç olması, yani feri olmasıdır. Bu özelliği gereği kefalet sözleşmesi yalnızca geçerli ve mevcut bir borç için kurulabilir (TBK m. 582). Bu bakımdan asıl borç olmadan kefalet borcu söz konusu olamadığından, kefilin borcunun doğumu, ifa zorunluluğu, asıl borcun geçerliliğine, devamına ve dava edilebilirliğine bağlıdır.[2] Bununla birlikte kefalet sözleşmesi, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kurulabilir (TBK m.582/1). Bu halde vadeye veya şarta bağlı sözleşmenin vadesi geldiğinde veya şart gerçekleştiğinde (muaccel olduğunda) kefalet sözleşmesi de geçerliliğini kazanır. Buna bağlı olarak asıl borç geçerli bir şekilde kurulamamışsa kefalet sözleşmesi de geçersiz hale gelecektir. Kefalet sözleşmesinin feriliği ilkesinin bir diğer sonucu olarak, asıl borç herhangi bir sebeple sona erdiğinde kefilin borcu da sona erer.

Kefalet sözleşmesinin bir diğer özelliği ise daha çok kendini adi kefalette gösteren talilik (ikinci derece borç) ilkesidir. İlerleyen bölümlerde açıklayacağımız üzere adi kefalette, alacaklı kefile başvurmadan önce, öncelikle borçluya başvurmak zorundadır. Alacaklı asıl borçluya başvurmuş ve ancak başvurusu sonuçsuz kalmışsa ancak bu halde kefile başvurabilecektir (TBK m.585). Yine müteselsil kefalette de alacaklı teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye bağlanmış alacağı için bu türden güvenceleri paraya çevirmeden müteselsil kefile başvuramaz (TBK m.586).[3]

Kefalet sözleşmesi niteliği gereği tek tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğundan kural olarak ivazsızdır (karşılıksız). Bu ilişkide yalnızca kefil borç altına girmektedir. Asıl borçlunun, kefalet sözleşmesinin kurulması için kefile bir takım menfaatler sağlamış olması da kefalet sözleşmesinin ivazsız olma özelliğini ortadan kaldırmaz.[4]

B. Kefalet Türleri

Kefalet türleri TBK’nın 585-588 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre kefalet türleri, adi kefalet, müteselsil kefalet, toplu kefalet, kefile kefil ve rücua kefalet olarak sıralanmıştır.

1. Adi Kefalet

Kefaletin asıl şekli adi kefalet olup, taraflar kefaletin, müteselsil kefalet olduğunu kararlaştırmamışlarsa veya açıkça anlaşılamıyorsa kefalet adi kefalet olarak kabul edilir.[5] Adi kefalette, kefilin borcu tali borç (ikinci derecede borç) niteliği taşıdığından alacaklı öncelikle borçluya başvurmak zorundadır (TBK m.585). Alacaklı borçlu hakkında takip yapmış ve bu takipten bir netice alamamış veya yeterince tatmin olamamışsa ancak bu halde kefile başvurabilir. Borçluya başvurmadan, doğrudan kefile başvurulması halinde kefil öncelikle borçluya başvurulmasını isteyebilir (tartışma defi-peşin dava defi). Alacaklının öncelikle borçluya başvurma zorunluluğunun da bazı istisnalar vardır. Bu istisnalar şu şekildedir;

a. Borçluya karşı yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınması,

b. Borçluya karşı Türkiye’de takip yapmanın imkânsız olması veya önemli ölçüde güçleşmesi,

c. Borçlunun iflasına karar verilmesi,

d. Borçluya konkordato mehili verilmiş olması

Yukarıdaki istisnai haller mevcut olursa alacaklı öncelikle borçluya başvurmaksızın doğrudan kefile gidebilir. Ancak bu istisnaların da istisnası, alacağın kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle teminat altına alınmış olmasıdır. Alacak ayrıca rehinle teminat altına alınmış ve borçlu hakkında iflas kararı verilmemiş veya kendisine konkordato mehili verilmemişse, kefil öncelikle alacağın rehinden alınmasını isteyebilir.

2. Müteselsil Kefalet

Kefalet sözleşmesinde kefaletin, müteselsil kefalet olduğu veya bu anlama gelen başka bir ifade ile belirtilmişse müteselsil kefalet söz konusu olur (TBK m.586). Müteselsil kefalette alacaklı öncelikle borçluya başvurmak zorunda değildir. Alacaklı borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden doğrudan kefile başvurabilir. Alacaklının doğrudan kefile başvurabilmesi için, borçlunun ödemede gecikmiş olması ve kendisine yapılan ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçlüğü içinde bulunması yeterlidir. Ancak buradaki ihtarı temerrüt ihtarı ile karıştırmamak gerekir. Zira bazı hallerde temerrüt ihtarına gerek olmaksızın borç muaccel hale gelebilmektedir. Bu hallerde dahi ihtarın yapılması müteselsil kefile başvurmak için zorunludur. İhtarın gerekmediği tek durum borçlunun açıkça ödeme güçlüğü içerisinde olmasıdır.[6]

Müteselsil kefalette doğrudan kefile başvurma hakkının da istisnası mevcuttur. Buna göre alacak teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehniyle güvence altına alınmışsa kefil, öncelikle bu rehinlerin paraya çevrilmesi defini ileri sürebilir. Ancak bu istisnanın da istisnası alacağın bu rehinlerin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hakim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehili almış olmasıdır.

3. Toplu Kefalet

Toplu kefalette birden çok kefil aynı borç için kefil olmaktadırlar. Eğer kefiller aynı borç için birbirinden bağımsız ve habersiz olarak kefil olurlarsa bağımsız kefalet, her bir kefil borcun belirli bir kısmı için kefil olmuşsa kısmi kefalet, birden fazla kefil aynı borç için birlikte (müştereken) kefil olurlarsa, birlikte kefalet söz konusu olur (TBK m.587).

4. Kefile Kefalet

Kefile kefalet, alacaklıya karşı asıl kefilin borcuna kefalet söz konusudur. Kefile kefil ile asıl kefilin, alacaklıya karşı sorumluluğu adi kefil ile asıl borçlu arasındaki ilişki gibidir. Alacaklı öncelikle asıl kefile başvurmak zorundadır (TBK m.588/1). [7]

5. Rücua Kefalet

Rücua kefalette kefil, ilk kefile karşı onun alacaklıya ödeme yaptıktan sonra asıl borçluya karşı kullanacağı rücu hakkına ilişkin güvence vermektedir. Bu sözleşme asıl kefil ile rücua kefil arasında yapılır (TBK m.588/2).

C. Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı

Kefilin sorumluğu, kefalet sözleşmesinde belirtilen azami miktarla sınırlıdır (TBK m.589). Kefilin sorumlu olduğu bu azami miktara dâhil olan alacaklar ise, asıl borç, asıl borçlunun kusur ve temerrüdünden kaynaklanan zararlar, dava ve takip masrafları, işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan akdi faizlerdir. Bu alacakların kefilin sorumlu olduğu azami miktarı geçse de kefil yalnızca kefalet sözleşmesinde belirtilen azami miktar kadar sorumlu tutulabilir. Kefil, kural olarak borçlunun kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra doğan borçlarından ancak sorumludur. Aksine sözleşme yapılması mümkündür (TBK m.589/3)

Son olarak belirtmek gerekir ki kefil, asıl borç ilişkisinin hükümsüz hale gelmesinin sebep olduğu zararlardan (menfi zarar) ve ceza koşulundan sorumlu tutulamaz. Bu kural emredici bir hüküm olup, aksine yapılan sözleşmeler kesin hükümsüzdür (TBK m589/4).

D. Kefaletin Sona Ermesi

Kefalet sözleşmesi asıl borca bağlı bir borç olduğundan, asıl borcun herhangi bir sebeple sona ermesi (borcun ödenmesi, borcun yenilenmesi, borcun üstlenilmesi, ibra vb) halinde kefalet sözleşmesi de sona erer. Gerçek kişilerin yaptığı kefalet sözleşmesi kural olarak 10 yıl geçerli olduğundan, 10 yıllık sürenin dolmasıyla veya kefalet sözleşmesi süreli yapılmışsa bu sürenin dolmasıyla da sona erer. Bunlar dışında kefaletten dönülmesi (TBK m.599), süresiz kefaletin belirli şartlarla sona ermesi (TBK m.601-602), alacaklının ödemeyi kabulden kaçınması (TBK m.593), kefilin alacaklıyı ibra etmesi gibi sebeplerle de kefalet sözleşmesi sona erer.

KAYNAKÇA

[1] Fahrettin Aral-Hasan Ayrancı, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 9. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2012, s.417,

[2] Aral-Ayrancı, a.g.e., s.418, s.1

[3] Yavuz-Acar-Özen, a.g.e., s.670

[4] Aral-Ayrancı, a.g.e., s.421, Yavuz-Acar-Özen, a.g.e., s.670

[5] Yavuz-Acar-Özen, a.g.e., s.679, Aral-Ayrancı, a.g.e., s.431

[6] Yavuz-Acar-Özen, a.g.e., s.682

[7] Aral-Ayrancı, a.g.e., s.438-439

Av. Tolgay Mingan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir